13 Nisan 2015 Pazartesi

Enflasyon tedirginliği

Çoktandır enflasyona değinmiyordum. Ne hedefe doğru başarılı bir gidiş var ne de alıp başını gitme durumu.
Yakın geçmişte yaşadığımız faiz kavgası, özellikle de “faizleri düşürün enflasyon da düşer” iddiası enflasyona dikkatleri çekmek için vesile oldu. Buna bir de, ister gıda fiyatlarından ister artan kurun etkisinden kaynaklansın, Merkez Bankası’nın bu yılki tahminin de tutmayacağı beklentisi eklenince, enflasyonu  sorgulamak revaçta olmaya başladı.
Geçen cuma günü TÜSİAD’ın organize ettiği bir toplantıda enflasyon tartışılınca konuyu köşeye taşımanın zamanı geldi diye düşündüm. Yeni başkan Cansen Başaran Symes açış konuşmasında iş dünyasının bir türlü düşmeyen enflasyon konusunda giderek artan tedirginliğini gayet güzel aktardı. TÜSİAD başkanı şöyle bir teşhis yaptı: “Sürekli olarak hedeften şaşan enflasyon, ileriye dönük beklentilerde bir dizi bozulmalara yol açmış durumda. Enflasyon üzerinde belirsizlik, yüksek enflasyon dönemlerinde olduğu gibi geriye bakarak fiyatlama yapma alışkanlığına dönülmesi riskini beraberinde getiriyor. Geçmişteki örnekler hala hafızalarımızda, bu da bizi oldukça tedirgin ediyor.”
Türkiye, benzeri ülkelerden giderek ayrışıyor. Büyüme bu ülkelerde de düşüyor ama en azından enflasyonları düşük. Bizde hem büyüme düşük hem enflasyon yüksek. Gelişen ekonomiler ortalamasına kıyasla bizim enflasyon 3 puan kadar yüksek. Brezilya da bize benziyor. Büyüme yerlerde sürünürken enflasyon artıyor. Ama orada hiç olmazsa faizleri indirirsek enflasyon da düşer iddiası yok. Brezilya Merkez Bankası faizleri artırıp duruyor.
Türkiye’de enflasyonda katılaşma var. Dolayısıyla hedefe yaklaştırmak, ki yüzde 5 nispeten yüksek bir hedef, yapısal nedenlere eğilmeyi gerektiriyor. Bu konuda Murat Üçer toplantıda tartışmaya oldukça açık ama berrak bir sunum yaptı. Özetlemek istiyorum. Üçer para politikasının tek başına bu katılğın altından kalkamayacağını belirttikten sonra 4 adet yapısal nitelikli politikaya dikkat çekti.
Üçer’e göre maliye politikası yeterince sıkı değil. 2001 krizinden sonra iki haneli yüksek enflasyonun hızla düştüğü büyümenin de yüzde 7 civarında olduğu 2003-2007 döneminde faiz dışı bütçe fazlası ortalama GSYH’nın yüzde 4,5’i civarındaydı. Enflasyon tek haneye indiği ama hedefin üzerinde bir seyir izlediği, büyümenin de yüzde 5,5 civarında olduğu 2010-2014 döneminde faiz dışı fazla yüzde 1 civarına düştü. İkincisi, kredi hacminde artış düşürülmüş olsa da bu yeterli değil. Üçer Merkez Bankası’nın çıktı dengesi hesabını fazla iyimser buluyor. Toplam talep potansiyel üretimin altında ise açık var diyoruz. Merkez Bankası da sürekli açık olduğu kanaatinde. Bu doğru olmayabilir. Özellikle Türkiye’nin düşük enflasyonlu büyüme potansiyelinin yüzde 5’ten daha düşük olma ihtimali var. Üçüncüsü,  maliyetler: Ücretler son yıllarda verimlilikten koptu. Verimlilik artmazken birim ücretler artıyor. Zaman zaman düzeltme kur artışı ile geliyor ama bu kez de enflasyon artıyor. Türkiye’nin bu sarmaldan çıkması gerekiyor. Dördüncüsü, Üçer Dünya Bankası’nın son raporunu referans vererek son dönemde kurumsal reformların aksadığını öne sürüyor.
Murat Üçer’in bu son görüşüne tamamen katılıyorum. Ücret, verimlilik ve kredi hacminin seyri uyarılarına da az çok katılıyorum. Faiz dışı fazlanın artırılması konusunda ise ciddi tereddütlerim var. Faiz dışı fazla düşük olsa da son tahlilde kamu borcu–GSYH oranını az da olsa düşürmeye devam ediyor. Bu oran neredeyse yüzde 30’a geriledi. Daha da aşağıya indirmenin bir faydası olur mu emin değilim.
Enflasyon konusunda tartışılacak çok şey olduğu kesin. Büyümeyi artırarak enflasyonu nasıl yüzde 5 civarına indireceğimizin yolunu henüz bulabilmiş değiliz.  

DÜZELTME: Önceki yazımda bir senaryoda yanlışlık yapmışım. HDP’nin barajı geçemediği (Tablo 2) durumda AKP’nin referandum çoğunluğunu elde edebilmesi için yüzde 43 değil yüzde 45 oy gerekiyor. Düzeltir, özür dilerim. Doğru rakamlar cumartesi günkü Today’s Zaman’da mevcut.
(Zaman, Nisan 2015)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder